Master Plana Dogru

TSKB olarak 1986 Ocak sonlarina dogru, DPT ve Master Plan danisma kurulu ile birlikte hazirladigimiz is tarifi çalismalarinin sonuna gelmistik.

Is tarifi, genel olarak, asagidaki konulari ele aliyordu:

1. Özellestirme programinin hedeflerinin tespiti, beklentilerin saptanmasi;

2. Özellestirmeye engel önemli faktörlerin tanimlanmasi, bu faktörleri ortadan kaldiracak tedbirlerin olusturulmasi;

3. KITlerin kendi aralarinda özellestirme önceliklerini belirlemek gayesiyle yapilacak olan analizlerde kullanilacak standart degerlendirme metodunun gelistirilmesi;

4. KITlerin özellestirme önceliklerini belirleyen bir siralama
hazirlanmasi;

5. Özellestirme islemleri için bir harekat plani ve zamanlama yapilmasi. 

Yukarda kisaca özetlemeye çalistigim is tarifi aslinda uzun bir dokümandir. Çalismanin sonunda DPT, hükümetin ters tepki göstermeyecegi bir dizi önlemin yer aldigi, özellestirme isleminin nasil yapilacagini gösteren ve her islem için  zamanlama veren, uygulanabilir bir doküman elde etmeyi planliyordu. Ilerde özellestirme programi tatbik edilirse, DPT, kendi imkanlariyla gerekli analizleri yapabilecek bir tecrübe de kazanmak istiyordu. Bu nedenle is tarifi de çok genis bir sekilde kaleme alinmisti. Danismanlarin incelemek mecburiyetinde olduklari konular arasinda yeni kurulan Istanbul Menkul Kiymetler Borsasinin gelecegi hakkinda tahmin yürütme, KITlere talip olabilecek yerli ve yabanci yatirimcilar hakkinda bilgi verme, özellestirme ile ilgili vergi problemlerinin çikmamasini saglayacak tedbirleri olusturma, KITlerin üretim ünitelerinin tanimi, KIT ürünlerinin fiyatlandirma politikasi, yeniden yapilasma ihtiyaçlari, yönetim biçimleri, çalisanlar açisindan özellestirmeyle ilgili çikabilecek sorunlar, KITlerin sosyal görevleri gibi birbirinden çok farkli konular göze çarpiyordu.

Master Plan çalismalari çok iddiali çalismalardi. Dünya devletleri arasinda Türkiye ilk defa özellestirme konusunda bir master plan hazirlamaya girisiyordu. Ingiltere özellestirme programi için bir master plan hazirlanmasina gerek görülmemis, Sanayi Bakanliginda kurdugu bir komite araciligi ile özellestirme islemlerine baslamisti. Özellestirme ile ilgilenen diger ülkelerde Ingiltere'nin benimsedigi yolu benimsemisler ve mevcut organizasyonel yapilariyla kendi programlarini tatbik etmislerdi. Türkiye'nin ise bir Master Plana siddetle ihtiyaci vardi. Sektörel bazda yapilan çalismalarin özellestirme programi için yeterli olmadigi görülmüstü. Hukuki engellere metodik bir sekilde yaklasilmamisti. Çalisanlar isçi ve memur sinifina ayrilmis, degisik haklara sahiptiler. KITler müessese, bagli kurulus ve ortaklik diye yeniden organize edilmisler, bagli olduklari bakanliklar degistirilmis, bünyelerine üretim üniteleri eklenmis veya çikarilmisti. Tüm KITlerin belirli bir sistem dahilinde incelenmesi, hatta envanterlerin çikarilmasi gerekliydi. Ülkenin tasarruf egilimleri incelenmeli ve bu tasarruflarin belirli bir kisminin KITlerin özellestirilmesine kanalize edilme olasiligi aranmaliydi. Ingiliz modeli özellestirme, büyük ölçüde, KITlerin hisse senetlerinin borsada satisi ile gerçeklesiyordu. Ülkemizde daha borsa yeni kurulmustu. Desteklenmeli ve gelistirilmeliydi. Devlet, kendi varligini idame ettirebilmek için silah sanayi gibi bir takim sanayiler kurmus, boron madenleri gibi bazi kiymetli ve stratejik madenlerin isletmesini üstüne almis, Petkim gibi monopoller yaratmisti. Bunlarin satisinin etkilerinin düsünülmesi gerekliydi. Bazi illerdeki sosyal problemleri azaltmak amaci ile kurulmus, özel sektörün tesis kurmayi hiç düsünmedigi yerlerde devletin isletmeleri vardi. Objektif bir biçimde bunlarin gelecekteki durumlari hakkinda fikir üretmek gerekiyordu. Bütün bunlari yaparken de bakanliklar arasi çekismeleri, KITlerin özellestirmesini katiyetle istemeyen bürokratlarin engellemelerini de etkisiz hale getirme mecburiyeti vardi. KITlerin finansal sonuçlarinin ayni metotla degerlendirilmesi ve uluslararasi standartlara göre finansal durumlarinin tespiti için de çalisilacakti. Üretim ünitelerinin teknik durumlari, iç ve dis pazarlari, fiyatlandirma politikalari, pazarlama sistemleri, kisaca çagdasliklari ortaya çikarilmaliydi.

Master Planda 32 KIT ve bunlara bagli müessese, bagli ortaklik ve ortakliklarin incelenmesi isteniyordu. KITler arasinda Devlet Hava Alanlari Isletmeleri gibi sadece hizmet üretenler ve ETIBANK gibi devlerde vardi. Devlet bankalari ve Tekel çalisma kapsaminin disinda tutulmustu. Çalismayi yapacak ekiplerin gayet genis teknik, pazarlama ve finansal uzmanlik yetenegine sahip olmalari sartti.

1986 yilinin Subat ayinda ihaleye davet mektuplarinin hazirlandigini ögrendik. Is tarifinin hazirlanmasina aktif olarak katildigimizdan DPT'nin TSKB'yi daha önce yaptigi gibi danismanlara potansiyel ortak diye gösterecegini zannetmiyorduk. Morgan Guaranty'nin davetliler arasinda bulunup bulunmadigini bilmemekle beraber, gübre sektör ihalesindeki isbirligimiz nedeniyle davet almalari halinde bize kendiliklerinden basvuracaklarini tahmin ediyorduk. Böyle bir davet karsisinda ne yapacagimizi tam kararlastiramamistik. Is tarifini okuyan bazi yöneticilerimiz isin hacminden korkuyor ve Master Plan yapimina tahsis edilecek uzmanlarla bankanin kredi verdigi, finansman zorlugu çeken ve kötü yönetilen sirketlere yardim saglayarak tahsilatini artiracagini iddia ediyorlardi. Basta genel müdürümüz Özhan Eroguz olmak üzere bir grupta bu olayi danismanlik hizmetleri bölümünün uluslararasi piyasalara girmesi için  çok iyi bir firsat olarak degerlendiriyordu. Mart ayinin basinda Morgan Guaranty bekledigimiz daveti yapmamis ve bizde bu isi unutmaya baslamistik.

Ingiltere'den gelen bir telefon sessiz, sakin ve monoton yasayisimizi degistirdi. O tarihlerde Ingiltere'nin büyük ve saygin bankalarindan olan Morgan Grenfell, Master Plan isinde bizimle is birligi yapmak istiyordu.  Biz Morgan Guaranty'yi beklerken talih karsimiza baska bir Morgan çikarmisti. DPT 'yle temasa geçtik ve DPT'nin bu projede görev almamiza karsi çikmayacagini ögrendik. Uzun ve heyecanli iç müzakerelerden sonra  Morgan Grenfell'le görüsmeye karar verdik. Bu görüsmeleri yapmak için Mart ayinda Londra'ya gittim. Henüz resmi davet mektuplari yabanci danismanlara gönderilmemisti. Ancak Türkiye'ye sik sik gelip giden bazi yabanci bankacilar bu isin kokusunu almislar ve DPT'nin teklif hazirlanmasina pek zaman birakmayacagini da düsünerek tekliflerini olusturmak için ön hazirliklara baslamislardi. Ingiltere seyahatime baslamak üzereyken bu defa Ingiliz Rotschild bankasindan da bir is birligi teklifi geldi. Rothscild'de çok prestijli bir isimdi, onlari da ziyaret edecegimize söz verdik ve ben Londra'ya dogru yola çiktim.

Morgan Grenfell 25 ülkeye yayilmis ortakliklari veya ofisleriyle uluslararasi büyük sirket finansmanlarinda, sirket evliliklerinde ve satislarinda rol oynayan, kuvvetli danismanlik kadrosuyla merchant bank diye adlandirilan ve dilimize tüccar banka diye tercüme edilebilen kuvvetli bir bankaydi. Tüccar Bankacilik terimiyle uluslararasi borsalarda kendi basina veya müsteri namina yüklü alim, satim yapan, büyük holdinglere finansman  danismanligi yapan, fabrika veya sirket alim veya satimlari ile hisse senedi veya tahvil ihracini organize eden, ihracat ve proje kredileri saglayan, kiralama yolu ile müsterilerine makine ve teçhizat temin eden, zengin müsterilerinin servetlerini yöneten, bu isleri yapabilmek için de bünyesinde hukuk adamlari, iktisatçilar, finansman uzmanlari, bilgisayarcilar, vergiciler bulunduran bankalari anliyoruz. Iste, Morgan Grenfell prestijleri çok yüksek olan Londra tüccar bankalari arasinda o yillarda yaptigi ciro bakimindan belki birinci belki ikinci sirada yer alan bir bankaydi. O günden bu güne, Morgan Grenfell, büyük bir skandala karisti, yöneticilerinden bir kismi görevlerinden ayrilmak zorunda kaldi, bazilari mahkemeye verildi ve bir borsa krizi sirasinda da New York ve Londra Borsalarinda önemli zarar ugradi. Sonunda da baska bir uluslar arasi banka tarafindan yutuldu.

Morgan Grenfell'i ilk defa ziyaret ediyordum. Bana verilen adrese gittigim zaman genel merkezlerini bulmakta zorluk çektim. Çünkü kapilarinda o is yerinin Morgan Grenfell oldugunu belirten bir levha yoktu ve bina alismis oldugumuz banka binalarindan çok bir Ingiliz soylusunun Londra evine benziyordu. Müracaatta sizin o günkü randevular listesine kayitli olup olmadiginiza bakiliyor, telefonla göreceginiz kisi uyariliyor, daha sonra 19 asir kiyafetli bir hizmetli sizi ayrilan toplanti salonuna götürüyordu. Hiçbir odanin kapisi açik olmadigindan ofisleri, çalisanlari görmek mümkün degildi. Alindiginiz toplanti salonunda görüseceginiz yetkili ile görüsmenizi yapip, sanliysaniz  özel yemek salonlarinda bir yemek yiyip, belki birde özel müze veya yönetim kurulu salonunu görüp isiniz bitmis olarak bankadan ayrilirsiniz. Ben, Morgan Grenfell'in yönetim kurulu salonunu ziyaret ettim. Burada bana Kraliçe Viktorya tarafindan imzalanmis ve Mr. Grenfell'e III. Napolyon'a sagladigi krediden ötürü tesekkür eden bir mektup gösterildi. Bütün Ingiliz bankalarinin ziyaretçi kabul etme biçimi budur. Yillar sonra, çok modern bir binada çalisan Samuel Montagu'yla uzun is birligimizde bile bu kuralin bozulmadigini gördük, toplanti salonlarindan ve yemek salonlarindan baska hiçbir yere almadilar veya alinmamiza gerek kalmadi. Yukarda saydiklarima ilave olarak Samuel Montagu'da koridor sonlarindaki kapilara elektronik ve ancak kartla acilan kilitler taktirilmis oldugundan yaninizda bankadan biri olmadan tuvalete bile gitmenize imkan yoktur. Bizler için hiç alisilmadik bir çalisma sekli.

Hikayemize geri dönecek olursak, o gün, sabah 10'dan aksam 5'e kadar Mr. Nicholas Kennedy ve Mr. Kenneth Thomas ile birlikte is tarifinde belirtilen islerin nasil ve kimler tarafindan yapilacagi konusunda çalistik. Teklifin ne sekilde hazirlanmasi gerektigi, DPT teskilatini sikmayacak bir sekilde bilgi kaynaklarina erisilmesini nasil garanti edecegimizi müzakere ettik. KITlerin is birligini reddetmeleri halinde neler yapabilecegimizi görüstük. Aksama dogru, benim için, isin en kritik noktasina gelmistik. Morgan Grenfell'cilere TSKB'nin baska bankalarla da teklif verebilecegini söylemem lazimdi. Rothschild ile bir gün sonra görüsecektim.  Meydana gelebilecek patlamayi bekleyerek konuyu açtim. Tahmin ettigim gibi iki Ingiliz de haberi sempati ile karsilamadilar. Korkulari, teklif hazirlama asamasinda bazi kritik bilgilerin rakiplerine sizdirilmasiydi. Halbuki isin en kritik bölümünü, isin fiyatlandirma seklini, hiç konusmamistik.  Üzerinde yogun görüsmeler yaptigimiz konular ise is tarifi ve isin planlanmasiyla ilgiliydi, rakiplerin ilgisini çekebilecek veya onlara avantaj saglayacak bir bilgiye sahip degildik. Kaldi ki bizde uluslararasi bankacilik alaninda yillardir top kosturan bir bankaydik. Gizlilik prensipleri Morgan Grenfell için ne kadar mühimse bizim içinde o kadar mühimdi.

Ingiliz özellestirme programinda Morgan Grenfell, o tarihe kadar danisman olarak, dört görev almisti. Ilk olarak Ingiliz Atom Enerjisi Komisyonunun sahibi oldugu Amersham sirketinin Londra Borsasinda halka açilmasini organize etmis, bu arada ilerde bizde çok sözü geçecek olan "Altin Hisse" kavramini gelistirmis, daha sonra Demiryollarina ait Sea Link ferilerinin ve bazi liman isletmelerinin ihale usulüyle baska bir sirkete satilarak özellestirilmesini saglamis, bir bilgisayar sirketi olan British Technology Group'unu ise pazarlik yoluyla büyük bir sirkete satilmasini gerçeklestirmisti. Jaguar otomobil sirketinin özellestirme sonrasi mali danismanligini yapmaktaydi.

Morgan Grenfell'cilerin Türk Hükümeti ile de aralari çok iyiydi. Tek'in Haydarabat dogal gaz elektrik santralinin, DSI ve DHMI'nin bazi projelerinin,  otoyollarin, Fatih Sultan Mehmet ve Galata köprülerinin finansman paketlerine istirak etmis, ihracat finansmani ile ilgili danismanlik teklifinde bulunmuslardi. Iyi Türkçe bilen ve Türkiye'de diplomat olarak görev yapmis Adrian Hohler adli bir yöneticileri de vardi. Kadrolarinda eski Ingiliz Sanayi Bakanligi müstesari Sir Peter Carey ile Sir John Sparrow gibi iki yil Mrs. Thatcher'in özellestirme danismanligini yapmis iki agir top vardi. Kendilerini en kuvvetli aday olarak görüyor,ve bizim baskalariyla isbirligi yapma istegimizi hayretle karsiliyorlardi. Bu konuda biz de kararliydik. Rothschild'in telefonundan sonra, yaptigimiz degerlendirmelerde TSKB'nin elindeki imkanlarin ve geçmis tecrübelerinin objektif bir degerlendirmesini yapmis ve tek bir bankaya baglanmanin dogru olmayacagina karar vermistik. 

Müzakerelerden sonra is tatliya baglandi: teklifin hazirlanmasinda sadece Morgan Grenfell ile is birligi yapacaktik, öbür bankalara bu projede görev alacak elemanlarimizin CV'lerini gönderecek ve ihaleyi kazanmalari halinde bu bankalarla birlikte çalisacagimizi gösteren birer belge verecektik. Bu arada onlarin da bize hazirlayip o ana kadar ortaya çikarmadiklari bir sürpriz vardi. Eski Dünya Bankasi personelinin olusturdugu DFC adli sirketi de danismanlar arasina ilave etmeye kararliydilar. Isin enteresan tarafi DFC'nin agir toplarindan biri, eski Dünya Bankasi Direktörlerinden Mr. William Diamond, o siralarda TSKB'nin yeni organizasyonel yapisinin olusturulmasinda bankaya danismanlik yapiyordu. DFC'nin proje ekibine dahil edilmesine itiraz etmedik. açikça, DFC, Dünya Bankasi üzerinde müspet bir tesir birakarak isi almamizi kolaylastirabilir diye düsündük. Ben de danismanlik hizmetleri pazarlamasinin, DFC'nin basari ile uyguladigi, yeni bir taktigini ögrenmis oldum.

Ertesi gün Ingiliz Rothschild bankasinin yolunu tuttum. Mr. Robin Johstone adinda bir yetkili ile bir görüsme yaptim. Morgan Grenfell'le anlastigimiz biçimde teklif hazirlanmasina istirak etmeyecegimizi, arzu ettikleri taktirde TSKB'yi, kendi hazirlayacaklari teklifte Türk ortak olarak gösterebileceklerini söyledim. Ikimizde fazla zorlanmadan belli bir anlasmaya vardik, onlar tekliflerini hazirladilar, Ankara'da bir araya gelip istedikleri belgeyi sekillendirip, kendilerine teslim ettik.

Istanbul'a dönünce yogun bir teklif hazirlama aktivitesi basladi. Ingiltere ile Türkiye arasinda uzun teleksler gidip geliyor, telefonlarla görüsler teati ediliyor, hem teklif hazirlaniyor hem de DPT'ye karsi uygulanacak  politika tespit ediliyordu. Firsattan istifade ederek TSKB'nin ilk faksini bir emrivaki yaparak aldik. Bir yili askin bir süredir bankanin ihtiyaci olan faks bakim departmaninin aletleri yeterli derecede güvenli bulmamasi gibi sudan bir bahane ile alinamamisti. Acil ihtiyacimizi çesitli faks satan sirketlerden deneme yapmak bahanesi ile getirttigimiz makinelerle giderdik, kisa bir süre sonrada kendi faksimiza kavustuk. Teklif sekillendikçe bu projede yüklenecegimiz is yükü de belirleniyordu. TSKB özellestirme Master Plan çalismalarina dahil KITlerin ve önemli müesseselerinin son üç yillik finansal neticelerinin analizlerini yapacak, organigramlarini temin edecek, performanslarini ayni tür özel tesebbüs tesisleri karsilastiracak, ön degerlendirmeler üzerinde çalisacak, özellestirmeye gidildiginde KITlerle ilgilenen Türk yatirimcilari tanimlayacak, gerekirse yeniden yapilastirma ihtiyaçlarini belirleyecek, özellestirmenin sosyal ve politik neticeleri hakkinda fikir beyan edecek, özellestirmenin sosyo-ekonomik etkileri hakkinda bir çalisma yapacakti. Bunlara ilave olarak özellestirmeyle ilgili olabilecek bütün kanunlarin, kararnamelerin, ana sözlesmelerin de gözden geçirilmesi TSKB'nin sorumlulugundaydi.

Morgan Grenfell ise yapilan çalismalari denetleyecek, degerlendirmede TSKB'ye yardim edecek, özellestirme metodolojisini gelistirecek, her KIT için özellestirmenin nasil ve ne zaman yapilacagini söyleyecek, muhasebe sistemini inceleyecek, vergi sistemi ile ilgili çalismalar yapacakti.

Yükümlülüklerimiz belirginlestikçe TSKB'de projeye karsi tutumda olanlar itirazlarini daha da yüksek sesle ortaya koymaya basladilar. Ama geri dönüs için çok geçti. Ben, elimizdeki imkanlarla sorumluluklarimizi kolaylikla yerine getirebilecegimize inaniyordum. Hukuki incelemeleri, is alindigi taktirde, iki mümtaz profesöre yaptiracaktik. KITler konusunda uzun yillardan beri çalismalar yapmis, bakan olarak hükümette görev yaptigi sirada KIT reformuyla ilgili kanunlar hazirlamis bir baska kiymetli profesör, Dr. Mustafa Aysan her zaman yardimci olacagina söz vermisti. Bankada her KIT'i detayli bir sekilde inceleyecek yeterli sayida mühendis, iktisatçi ve mali analistte mevcuttu. Bilanço analizlerini bilgisayar araciligiyla yapiyorduk. Biz bu tereddütleri geçirirken bir yandan yogun bir biçimde teklifi hazirlamaya devam ediyorduk. Sonunda teklif nihai halini aldi.

Tekliflerin verilmesinden evvel Morgan Grenfell Bankasindan Adrian Hohler ve Richard Norton'la birlikte Ankara'ya gidip DPT teskilatini ziyaret ettik. Ihsan Kavsat'la uzun uzun Master Plani konustuk. KITlerin saglayacagi bilgiler konusunda kendimizi emniyete almaya çalistik. Yolculuk sirasinda Adrian Hohler'in Türkiye'yi ve önemli is adamlarini çok iyi tanidigini ögrenmek firsatini buldum. Eski diplomatlarin bankacilik alaninda nasil faydali olabildiklerini de böylece anladim.

Bir aksam, saat 5 civarinda büromda otururken Aykut Usman telefon etti. Morgan Guaranty'den Alan Lowe'in Bankaya gelecegini söyledi ve onunla görüsmemi istedi, konusma mevzunun  Master Plan olacagini da ilave etti.  Alan Lowe Türkiye'ye sik sik gelen ve her gelisinde TSKB'deki dostlarini ziyaret eden Morgan Guaranty'nin bir üst düzey sorumlusuydu. Kendisiyle Gübre Teklifi çalismalarinda tanismistim. Ne düsündügünü hemen söyleyen, meselenin özüne inen, biraz da sert  bir karaktere sahipti. Morgan Grenfell ile birlikte çalisma haberine, pek haklari olmadigi halde, asiri bir tepki gösterebilirdi. Alan, zannettigim gibi sert bir çikis yapmadi. Morgan Guaranty'yi beklemedigimiz için biraz serzeniste bulundu. Ben Morgan Grenfell ile bir teklif vermek üzere bulundugumuzu ve onlarla olan anlasmamiza göre Morgan Guaranty'nin arzu ettigi taktirde, bizi, kendi teklifinde Türk ortak diye gösterebileceklerini, isi almalari halinde de onlarla çalismanin bizim için zevk olacagini anlattim. Alan Lowe, bahsettigim esasa göre hemen teklif hazirlamaya baslayacaklarini söyleyerek New York'a geri döndü.

Teklif isteme mektuplari DPT tarafindan 9 Nisan 1985 tarihinde gönderilmisti. Teklifler Mayisin 16'sinda verilecekti. Alan Lowe ve ekibi ise teklifi Mayis basinda  hazirlamaya basliyorlardi. Teklifin zamaninda yetisebilecegine hiç ihtimal veremiyordum.

Tahminlerimin aksine, Morgan Guaranty zamaninda teklifini hazirladi ve DPT teskilatina sundu. Büyük bir nezaketle teklifin bir kopyasini da TSKB'ye gönderdiler. Teklifi inceledigimizde Morgan Guaranty'nin bizim yanimizda  Sinai Yatirim Kredi Bankasi, Muhas Danismanlik Sirketi ile Yatirim Finansman A.S.'yi de proje ekibine dahil etmis olduklarini gördük. Sinai Yatirim Kredi Bankasi TSKB ile ayni karakterli ama biraz daha küçük bir bankaydi. Bu banka ile isbirligi yapmaya zaten alisiktik. Yatirim Finansman A.S. ise TSKB'nin  neredeyse bir yan kurulusuydu. Mohas'i hiç tanimiyorduk. Mohas'in proje de üstlenecegi görevler özellestirme ile ilgili hukuki incelemeler yapmak ve muhasebe sistemleri hakkinda bilgi vermekti. Her iki konu diger islerden bagimsiz incelenebileceginden bizim için Muhas'la çalismak bir sorun teskil etmiyordu. Yukaridaki nedenlerle bes ayri kurulusun birlikte yapacagi bu çalismada koordinasyon açisindan bir problemle karsilasacagimizi tahmin etmiyorduk. Teklif TSKB'nin üstlenecegi görevleri de belirtmisti. TSKB, Sinai Yatirim  Kredi Bankasiyla birlikte KITlerden gerekli bilgileri toplayacak ve KITlerin finansal verilerinin analizini yapacakti. Ayrica en gelismis imkanlara sahip organizasyon olarak ta projenin Türkiye'deki genel koordinasyonundan sorumlu olacaktik. Teklifin bu sekilde hazirlanmasi bizim çok hosumuza gitti. Morgan Grenfell'le birlikte ihaleyi kazanmamiz halinde sorumluluklarimiz çok daha genis alanlara yayiliyor ve  bizi rahatsiz ediyordu. Morgan Guaranty ile is yapmamiz halinde sorumluluklari paylasacak üç Türk firmasi daha yanimizda yer alacakti. Banka içinde projenin en büyük muhalifleri dahi itirazlarini geri almaya baslamislardi. Herkes isin Morgan Guaranty ile birlikte yapilmasini istiyordu.

Morgan Guaranty veya kisa adiyla Morgan Bank takriben bir asir önce meshur Amerikali finansör J.P.Morgan tarafindan kurulmus bir bankadir. Amerikanin bes büyük bankasindan biridir. Genis tabanli bir müsteri grubu yerine nispeten az sayida fakat önemli müsterilerle çalismayi tercih eder. Türkiye'yle münasebetlerinin 60 yillik bir geçmisi olmasina ragmen 1979 yilindan sonra münasebetlerde önemli gelisme olmustur. Master Plan Ihalesi tarihlerinde Morgan Bank, THY ve PTT'ye  finansman saglamis; borç erteleme operasyonlarinda, bes yabanci bankayla birlikte, bankalari yönlendirme komitesinde görev yapmis; Atatürk Baraji finansmanina istirak etmis ve özel sektöre çesitli krediler vermisti. Morgan Bankasi'nin Türkiye'ye olan ilgisi sadece bankacilik aktiviteleri ile ilgili degildi. Genel Müdür Yardimcilarindan Rodney B. Wagner uzun yillar  Birlesik Amerika yardim teskilati olan AID'nin yakin ve orta dogu bölümünde görev yapmis bu arada Türk Ekonomisi ile aktif bir sekilde ilgilenmis, daha sonra iki yil AID'nin Türkiye teskilatinda genel müdür yardimcisi olarak çalisarak Türkiye ile olan münasebetlerini pekistirmisti. O siralarda DPT teskilatinda görev yapan Turgut Özal'la tanismis ve aralarinda sahsi bir dostluk teessüs etmisti. Rodney Wagner ayrica Robert College'in mütevelli heyetinde de görev yapar. Ayni mütevelli heyette vazifeli olan Kidemli Umum Müdür Muavini Ibrahim Öngüt'le de çok iyi bir dostlugu vardi. Ibrahim Beyle olan sahsi dostlugu TSKB'yi yakindan tanimasina sebep olmus, bu sekilde de biz Morgan Bank'in istirak ettigi projelere yerli ortak olarak dahil edilmistik. 

Amerikali bankacilarin yüksek kademe yöneticileri, hata yapmamak kaydiyla, neredeyse sonsuz yetkilere sahiptirler. Türkiye'nin sanayilesmesini yakindan incelemek firsatini bulan ve gelecege ait planlarini en yetkili kisilerden isiten ve bu yetkililere inanan, Türkiye'yi Bodrum'da bir yat sahibi olacak kadar seven bir banka yöneticisi olarak Rodney Wagner'in Türkiye için bazi imkanlar yaratmasi sasirtici bir olay degildi. Rodney Wagner'in Türkiye'ye sempatik bakisinin yaninda Morgan bankasi, o tarihlerde "Financial Analysis Department" adiyla anilan Danismanlik Hizmetleri bölümüne de prestijli bir proje ariyordu. Financial Analysis department veya Danismanlik hizmetleri bölümü, 100 uzmanin dünya üzerinde çesitli merkezlerden hizmet sundugu büyük bir organizasyon haline gelmis ve faaliyetlerini, danismanlikta pek alisilmis olmamasina ragmen, dergi ve gazete reklamlariyla duyurmaya baslamisti. Devam etmekte olan reklam kampanyasina Master Planin ihalesinin kazanildigi haberi iyi bir malzeme olacakti. Ingiltere özellestirme pazarindan pay alamayacaklarini bilmekle beraber dünyada özellestirme hastaligina tutulmus ülkelerde kullanilmak üzere iyi bir referansta temin edeceklerdi. Danismanlik bölümünün basarili çalismalarina ragmen Morgan'in özellestirme tecrübesi çok kisitliydi. Sili'de ham petrol mübayasi, rafinaji ve pazarlamasi ile görevli bir petrol firmasinin ne sekilde parçalanabilecegini etüt etmisler, Malezya'da bir madencilik sirketinin özellestirme stratejisi ve kiymetlendirmesinde çalismislar ve Belçika'da bir demir çelik sirketinin özellestirilebilmesi için ne sekilde re organizasyona tabi tutulmasi gerektigini tespit etmislerdi. Eger Master Plan ihalesinde basarili olurlarsa bu tip islerde genellikle rakipsiz olan Ingiliz Bankalarini, hiç degilse, Master Plan projelerinde zorlayabilecekler ve kendilerine karli bir pazar yaratabileceklerdi.

Büyük bir danismanlik bölümünü bir banka bünyesinde muhafaza etmek zordur. Diger danismanlik sirketlerinden farkli olarak banka danismanlik sirketleri bazi isleri kabul edemezler, kabul ettikleri islerin muhakkak bankacilikla bir ilgisinin olmasi lazimdir. Bu nedenle sinirli sayida  islere talip olabilirler ve eninde sonunda bir üst yönetici bölümün kar-zarar hesabini yapar. En karli dönemlerinde dahi, bankalarin, diger aktivitelerinden elde ettikleri karin çok küçük bir bölümünü saglayabilirler. Zor yillarda bankalarin en çabuk feda edecekleri bölüm danismanlik servisleridir. Servis kapatilsa dahi, bankalar, mevcut elemanlarini kullanarak danismanlik aktivitelerine devam edebilirler. Nitekim Master Planin tamamlanmasindan sonra, Morgan'in danismanlik bölümü reorganize edildi, uzmanlari çesitli bölümlere dagitildi. Ama banka danismanlik hizmetleri sunmaya devam ediyor. Master Plan çalismalarinin uluslararasi özellestirmede, kendilerine, umduklari avantaji sagladigina da emin degilim.

Tekliflerin verilmesinden sonra DPT'nin neticeleri açiklamasina kadar geçen zamanda, projenin esas sorumlugunu tasiyacak Terry Eccles ile tanistik. Terry, 1975 yilindan beri Morgan'in danismanlik bölümünde çalisan ve bu bölümün Avrupa, Orta Dogu ve Afrika'daki çalismalari yöneten kisiydi. Çok degisik ülkelerde, çok degisik kisilerle, çok degisik projelerde çalismis olmakla beraber özellestirme konusunda pek bilgili degildi. Ingilizler, o tarihte, özellestirme deneyimlerini, bugünlerde oldugu gibi, konferanslar ve seminarlar yoluyla dünyaya anlatmiyor, Kitaplar ve özel dergiler yayinlanmiyordu. Terry'nin Türkiye tecrübesi de yoktu. Rodney Wagner gibi bir idarecinin vaktinin büyük bölümünü bu ise tahsis edemeyeceginden Morgan Grenfell'de oldugu gibi Morgan Bankasinda da bir Türkiye uzmaninin veya daha önce özellestirmede çalismis bir uzmanin ortaya çikmasini merakla bekliyorduk.

Halbuki Morgan teklifinde gözden kaçirdigimiz bir Türkiye uzmani vardi. Morgan Bankasinin Para Piyasalari arastirma bölümü baskani Cengiz Israfil. Cengiz Israfil'in hayati bir macera romanina konu olabilir. Varsova'da dogmus, ikinci dünya savasi sirasinda Rusya üstünden Türkiye'ye gelmis, buradan da  17 yasinda iken ailesi ile Amerika Birlesik Devletlerine göç etmistir. Hiç Ingilizce bilmeden gittigi Amerika'da, önce liseyi, sonra Columbia Üniversitesi Matematik bölümünü bitirmis, doktora tahsilini yarida birakmis, üç yillik bir kesinti haricinde is hayati devamli Morgan Bankasinda geçmis bir bankacidir. 1984 yilinda Türkiye'de Türk bankacilar için  Amerikan Para Pazarlari konulu bir seri konferans düzenlemis ve daha sonra TC Merkez Bankasi yetkililerinin Avrupa Merkez Bankasi ziyaretlerine danisman olarak katilmistir. Dünya Bankamsinin istegi üzerine Türk Bankacilik sisteminin modernizasyon çalismalarinda görev almistir. Böylece hem hükümet, hem Merkez Bankasi, hem Türk Bankalarinin yetkilileriyle belki de zamanin basbakani Sayin Turgut Özal'la tanismisti. Cengiz Israfil'in ihale öncesinde Master Planla ilgili olarak Türkiye'ye gelip gittigi konusunda bir bilgim yok. 1984 ve 1985 yillari Cengiz Israfil'in sik sik Türkiye'yi ziyaret ettigi yillar. Ancak bu tarihlerde Türkiye'yi tanidigini iddia etmek zordur. Aradan geçen zamanda Türkçe'yi büyük ölçüde unutmustu. Amerika'ya göç ettiklerinden bu yana Türkiye'yle olan tüm irtibatlari da kopuktu.

Rodney Wagner ve Cengiz Israfil'in kisiliklerinin sagladigi avantajlara, Morgan Bank isminin büyüklügüne ragmen, kagit üzerinde Morgan Grenfell ihaleyi kazanmak acisindan daha sansli gözüküyordu. Tekliflerin teknik degerlendirilmesinde, daha önce tamamladigi özellestirme islemleri kendilerine çok puan kazandiracakti. Her iki banka da bizi Türk ortak olarak gösteriyor ve buradan alacaklari puanlari esitliyorlardi. Belki Morgan Bank'in ortak olarak gösterdigi diger Türk kuruluslari puanini biraza artirabilirdi. Projede görev yapacak uzmanlara baktigimiz zaman her iki bankanin tecrübeli bankacilarini bu ise tahsis edecegini görebiliyor ve ayni puani almalarini bekliyorduk. Dünya Bankasi nezdinde her iki bankanin ödevlerini yerine getirdiklerine, Washington'da gerekli görüsmeleri ve propagandayi yaptiklarina emindik. Her iki banka DPT'nin kontrat sartlarina itiraz etmiyordu. Morgan Grenfell teklifine DPT'den beklentiler basligi altinda birtakim istekler ileri sürmüstü. Morgan Bank'in teklifinde bu tip sartlar yoktu. Dünya Bankasi kurallarina göre, bu durumda, Morgan Bankasinin eksik teknik puanlarini telafi etmek ve ihaleyi kazanabilmek için çok düsük bir ücret teklif etmesi  gerekecekti. Elimizde iki bankanin istedikleri fiyatlar hakkinda hiçbir bilgi yoktu.

Teklif vermeye davet edilen baska büyük ve söhretli bankalar oldugunu da biliyorduk. Verdikleri tekliflerin özellikleri, Türkiye'de kimlerle çalisacaklari, tahmini fiyatlari konularinda DPT çok ketum davraniyor, disariya hiçbir bilgi sizmiyordu. Biraz daha beklemekten baska bir çaremiz yoktu.  Beklerken de her üç bankadan devamli gelen telefonlari ihalenin henüz neticelenmedigini, içerden bilgi almamiza imkan olmadigini söyleyerek cevaplandiriyor ve onlarinda bizim kadar heyecanli olduklarini görerek biraz can sikintimizi gideriyorduk.

Kontrat Müzakereleri ve Hazirliklar


© Dundar Aytar, dundaraytar@yahoo.com